Tag Archives: safa önal

.::Türk Sinemasından Akıllara Kazınan 10 Aşk Hikayesi::.

Hazırlayan: Asiye Hande Nur Başar

Türk sinemasında ‘aşk’ dendiğinde orada durmayı bilmek lazım. Özellikle bizim sinemamızda ‘aşk’ çoğu filmin bel kemiğini oluşturmaktadır. Sadece Türk Sineması’nda değil dünya sinemasında da ideal olan aşk ve yaşadığımız hayatta karşımıza çıkması daha olası aşklar olarak filmleri ikiye ayırabililiriz.

Ben bu listede, Türk sinemasında ‘yaşadığımız hayatta daha çok karşımıza çıkan’ 9 aşk hikayesinin yanı sıra, 1 de ‘ideal aşk’ı anlatan çok önemli bir filmi sizlerle buluşturmak istedim.

10. Neşeli Günler (1978, Orhan Aksoy)

Saadet ve Kazım’ın turşu ne ile yapılır kavgasını bilmeyen yoktur. Aslında ikisinin kavgası kendi dediğinden vazgeçmeyince evliliğin yürüyemeyeceğinin bir kanıtı gibidir. Yıllar yılları kovaladıktan sonra Saadet ve Kazım sivri yerleri törpüleyince birbirlerini ne kadar sevdiklerini anlarlar.

9. Gülen Gözler (1977, Ertem Eğilmez)

Vecihi ve Fikret’in aşkı… Fikret’in babası onu Vecihi’ye vermedikçe aralarındaki aşk daha da körüklenir. Fakat biliyoruzdur ki Fikret ve Vecihi bir gün evleneceklerdir. Ve evlilikleri gıptayla baktığımız uyumlu çiftlerin evlilikleri gibi mutlu ve huzurlu olacaktır.

8. Tosun Paşa (1976, Kartal Tibet)

“Aşk kalbimi yakan bir volkan gibidir / En sevdiğim tatlı kazandibidir,
Leyla sev beni sokma müşküle / Seninle kaşık atalım iki tabak keşküle”

Tellioğulları ve Seferoğulları arasındaki Yeşil Vadi kavgası malum… Bu kavgayı sonlandırmak için iki aile de kendi damat adayını öne çıkararak İskenderiye’nin en büyük devlet memuru olan Daver Bey’in kızı Leyla’yı ister.

Leyla’nın gönlü Seferoğulların’dan Suphi’dedir. Ne var ki Tellioğulları’nın sahte Tosun Paşa planları gerçek Tosun Paşa’nın İskenderiye’ye gelmesiyle sonlanır. Bir de bakarız ki hakiki Tosun Paşa, Leyla ile evlenip Yeşil Vadi’nin sahibi olmuştur.

Leyla hani Suphi’yi seviyordur deriz ama gerçekçi olmak gerekirse Daver Bey kızını elbette Paşa’ya vermek isteyecektir. Daver Bey kızının fikirlerine önem veren bir baba olsa da Paşa’ya hayır dendiği görülmüş şey değildir. Zaten Leyla da halinden memnun bir şekilde gönlünü Tosun Paşa’ya emanet eder.

7. Çöpçüler Kralı (1977, Zeki Ökten)

Çöpçüler Kralı‘nda esas kız Hacer’in aşk anlayışı pragmatik olarak değişkenlik gösterir. Hacer önce maaşı ve rütbesi olan Zabıta Şakir’i severken Şakir’in evliliği annesi yüzünden geciktirmesi üzerine Apti’yi kıskandırma aracı olarak kullanır.

Hacer bu taktikte başarılı olur ve Şakir annesini bir şekilde ikna ederek Hacer’i istemeye gelir. Daha sonra Apti’nin şans eseri ünlü bir şarkıcı olmasından sonra Hacer birden Apti’ye aşık olduğunu anlar.

Apti ise tek istediği kadın Hacer olmasına rağmen ünlü olduktan sonra ondan daha “iyilerini” bulacağını fark eder ve Hacer’i reddeder.

80 döneminin “İşi bileceksin fakat işe gitmeyeceksin” ve “Devrin adamı olacaksın” düsturlarını Umur Bugay‘ın kaleminden komik ve eğlenceli bir şekilde izliyoruz. Bu düsturlar aşk için de geçerli oluyor. “Sonsuza kadar mutlu yaşadılar” diye bir şey yok. Gerçek hayatta herkes kendini düşünüyor. Çünkü artık dünya kurtlar sofrasına dönüşüyor.

6. Salako (1974, Atıf Yılmaz)

Baş kadın karakter Emine babası onu sevmediği biriyle evlendirmesin diye bir yol aramaktadır. En sonunda kendisine aşık ve saf bir adam olan Salako’yu ikna ederek kaçar.

Emine’nin asıl amacı yıllar önce tanıştığı ve etkilendiği Eşkiya Hamido’nun yanına gitmektir. Emine yol boyunca Salako’yu seviyormuş gibi yapar.

Salako adı üstünde saf bir adam olduğu için onu kandırması çok kolay olur. En sonunda Emine Hamido’nun yanına gelir. Fakat Hamido o hayallerini süsleyen adamdan çok farklıdır. Hamido, Emine’yi tekrar babasını yanına yollamaya kalkınca Emine, Salako’yu tekrar ikna ederek yeniden dağlara kaçar. Salako, Hamido’yu öldürünce ise yeni eşkiya o olur.

Bu noktada Emine ve Salako arasında masallardaki gibi bir aşk doğmaz. Fakat Salako yeni kazandığı karizmasıyla birlikte Emine’nin gönlünü de kazanır.

5. 7 Kocalı Hürmüz (1971, Atıf Yılmaz)

Sadık Şendil‘in yazdığı, Türk halk hikayeleriyle aynı tatta olan “Yedi Kocalı Hürmüz” hem tiyatroya hem sinemaya uyarlanmıştır.

Atıf Yılmaz‘ın yönettiği ve Türkan Şoray‘ı başrolde izlediğimiz Hürmüz’ün hikayesi oldukça eğlenceli. Tabi yedi kocası için hikayenin o kadar eğleceli olduğunu söyleyemeyiz.

Kocasından öç alma amacıyla başlayan hikayede Hürmüz her gün bir kocasını ağırlayıp onlardan hediye kabul ederek ekonomik sorunlarını çözmektedir. Fakat Hürmüz’ün aslında gönlü yakışıklı doktordadır.

Fakat filmin sonunda aslında meselenin Hürmüz için aşk  olmadığını anlıyoruz. Hürmüz aslında aşk gibi meseleleri gerçekçi bulmayan biri.

Erkeklerin ise kaç yaşında olursa olsun kadın-erkek ilişkilerinde acemi oluşunu fark etmesiyle kendine göre birini bulması oldukça zor hale geliyor.

4. Kara Gözlüm (1970, Atıf Yılmaz) 

Yeşilçam Sineması’nda böyle ayakları yere basan ve doğallığından hiçbir şey kaybetmeyen kadın karakter azdır. Azize şöhret basamaklarını hızla tırmanmasına rağmen kendi kişiliğinden hiçbir şey kaybetmeyen biri.

Onun tam karşısında ise Azize’yi artık farklı giyiniyor daha sosyetik mekanlara gidiyor diye yargılayan, Türk Sineması’nda çok sık karşılaştığımız, Kenan karakteri var. Azize artık ünlü bir şarkıcı! Kadın hala balıkçılık yaparken giydiği kıyafetiyle mi gezmek zorunda?

Hele Kenan’ın çok yetenekli olmasına rağmen ünlü bir besteci olmaktan korkmasına anlam vermek oldukça zor. Anonim kalıp o amatör ruhu korumak istiyor olabilir fakat Azize’yle Amerika’ya gidip seslerini büyük kitlelere duyurduklarında Kenan’ın korktuğu gibi tüm etik değerlerini yitirecek değillerdi.

Senin kişiliğin bu kadar mı oynak kardeşim kariyerinde yükselince değerlerini yitirmekten bu kadar korkuyorsun? Azıcık Azize’yi örnek al!

Azize ise Kenan’ı gerçekten sevdiği için kariyerinden vazgeçip aşkını seçiyor. Fakat bunu Kenan’ın davranışlarına anlam vererek yapmıyor.

3. Menekşe Gözler (1969, Atıf Yılmaz)

Atıf Yılmaz gerçekçi kadın karakterler oluşturmakta oldukça başarılı. Bunu en iyi gördüğümüz filmlerden biri de “Menekşe Gözler”. Filmde aynı gazinoda çalışan dört karaktere odaklanıyoruz. Sadri Alışık orta yaşlarında bir saz üstadını canlandırıyor. Erol Büyükburç ise gazinonun hafif batı müziği kadrosundaki genç ve hayat dolu şarkıcısı.

Alışık’ın uzatmalı sevgilisi Pervin ise aynı gazinoda şarkıcılık yapıyor. Fatma Girik  ise deli dolu bir kadın olan Serap’a hayat veriyor. Serap da aynı gazinoda dansözlük yapıyor. Fakat bir gece diğer bir dansçı kadınla kavga etmesiyle gazinodan kovuluyor. Kalacak yeri olmayan Serap Alışık’ın evine alıyor. Uzun süredir içine kapanık bir şekilde yaşayan Sadri, Serap’la birlikte adeta yeniden hayat buluyor.

Pervin ise bu durumu olgunlukla karşılıyor “Böyle kızlar hep gelir gider, ama sonunda ben kalırım yanında…” diyor Sadri Alışık’a.

Pervin ondan beklenen üzere kötü tarafı temsil etmiyor. Tıpkı gerçek hayatta olabileceği gibi bu durumu oluruna bırakıyor.

Serap ise filmde mutlak güzellik ve iyiliği temsil etmiyor. Serap hayatta kalmanın ne kadar zor ve önemli olduğunu fark edebilmiş bir kadın. Önce hayatta kalmaya çalışıyor. Fakat bir gün Alışık’ın hayatına girdiği gibi çıkıyor.

Serap’ı sonradan Alşık’ın en yakın arkadaşı Erol’un yanında görüyoruz. Bu sefer aşk karşılıklı oluyor. Erol’un Serap’ı sevdiği gibi Serap da Erol’u seviyor. Fakat filmin asıl anlatmak istediği bir gönüle asla söz geçirilemeyeceği…

Alışık, Serap’la olmayı ne kadar çok istese de onun en yakın arkadaşı Erol’la mutlu olmasını kabulleniyor. Tıpkı Pervin’in onu beklemeyi kabul etmesi gibi. Bu mutlu bir aşk hikayesinden çok gerçekleri kabulleniş hikayesi.

2. Ah Müjgan Ah (1970, Mehmet Dinler)

Bir başka kabulleniş hikayesi de Safa Önal‘ın yazdığı “Ah Müjgan Ah” filminde var.

70’li yılların Türkiye’sinde yaşanan fukaralığı ve sınıflar arası uçurumu gözler önüne seren film “Aç olan, önce aşkını yer…” gibi bir durumun olası olduğunu da gösteriyor izleyiciye. Müjgan ve Hüsnü birlikte olmak için ekmeyi tuza banmaya razıyken Müjgan’ın bir terzide çalışarak dış dünyaya açılmasıyla durum değişiyor. Hüsnü’nün vadettikleri artık Müjgan’a yeterli gelmiyor.

Geride ise Müjgan’ı gitmesini engelleyemeyen ve hayatına devam etmek zorunda bırakılan Hüsnü kalıyor.

1. Sevmek Zamanı (1965, Metin Erksan)

Halil boyacılık yaptığı evde evin kızı Meral’in resmini gördüğü anda resimdeki kadından etkilenir. Her gün köşke giderek Meral’in resmini seyreder. Bir gün Meral’in kendisi eve gelerek Halil’i kendi resmine bakarken  görür. O anda Meral Halil’in kendisine gerçekten aşık olduğuna inanır. Bu aşktan etkilenerek Halil’e karşılık verir. Fakat Halil’den başladığı tepkiyi alamaz.

Meral’in resmi Halil’in kalbini hiçbir zaman kıramaz fakat Meral’in kendisi bunu yapabilir. Halil içinde büyüttüğü kusursuz aşkı için bu riski almak istemez. Halil tıpkı divan edebiyatındaki gibi mükemmel aşkın zihinde yaşanacağına inanmaktadır.

Meral ise aşk dahil her şeyin çabuk tüketildiği bir ortamda yaşadığı için Halil’in aşkı ona cennet gibi gelmektedir. Halil ve Meral mutlu olabilmişler midir, bilinmez. Fakat aşkın kendini ve karşındakini yontmayla, bu sırada canın acımasıyla ve karşılığında bulunması zor bir zevk ve neşenin gelmesiyle ilgili olduğunu gösteriyor bu film. Metin Erksan‘ın şiirsel yönetimi, Müşfik Kenter ve Sema Özcan‘ın unutulmaz performansları gerçekten izlenmeyi ve alkışlanmayı hak ediyor.

.::Rafia Hacer Duman Yazdı: Benim Değil Menekşe Gözler::.

Sevgili okurlarımız merhabalar,

Daha önceleri konuk yazarlarımızın çalışmalarını, ana sayfamızın üst kısmındaki KONUK YAZARLAR sekmesinde yayınlıyorduk. Buradan binlerce okura ulaşan konuk yazarlarımızın tek sıkıntısı, yazılarını kendilerine ait, tek bir başlıkta paylaşamamalarıydı. Biz de bu sıkıntıyı gidermek adına, ana sayfamızın sağ tarafındaki KATEGORİLER kısmına KONUK YAZARLAR adlı bir kategori ekledik.

Böylece Üçüncü Adam’da çalışmaları yayınlanmış okurlarımız, bağımsız linkleri ile yazılarını diledikleri gibi paylaşabilecekler.

Yeni uygulamamızın ilk yazarı, samimi cümleleri ile içimizi aydınlatan, keyifli kalemlerden biri… Rafia Hacer Duman…

Keyifli okumalar…

Menekşe Gözler; 1969 yapımı ödüllü bir film. İki yakın arkadaşın, aynı kadına tutuluşunu ve bu aşk uğruna türlü cefaya katlanışını anlatıyor. Film boyunca birçok kalp kırılıyor. Say deseler; Sadri Alışık’ın canlandırdığı karakter en başta gelir çoğunluğun aklına. Sonra yersiz yurtsuz bir dansöz kız olan Serap’ın kederi, en son belki Erol Büyükburç’un en yakın arkadaşının aşık olduğu kıza tutulduğunu öğrendiğinde yaşadığı acı. Peki ya Pervin Par? Onu pek hatırlamayız. Esas kız değil, tutkuyla sevilmiyor. Bir görünüp bir kaybolmuyor. Pervin, pek ipe sapa gelmez, kederi kendinden menkul bir müzisyene aşık kadın. Sahnelerde ve ışıltılı. Bildiğimiz bir kadın Pervin, kızan, üzülen, katlanan, hepsine rağmen tutunan bir kadın, belki bu yüzden o kadar ilginç bulmuyoruz Pervin’i. Bu yüzden unutulacaklar listemizin başında geliyor Pervin belki. O, kavgasız, gürültüsüz, sevdiği adamı senelerce bekliyor, kadınsı bir umutla hayatına düzen vermesini umuyor, sevdiğine yine basitleşmeden sahip çıkıyor. Pervin ansızın çekip gitmiyor, dayanılmaz acılara sebep olmuyor, işte bu yüzden menekşe gözler Pervin’in olmuyor. Şarkılardaki kız Pervin değil.

Menekşe Gözler’i izledikten sonra başımı pencereden dışarı uzatınca sokaklarda bir sürü Pervin görüyorum, becerikli, usul, erkan bilen, tantanaya sebep olmadan küçük hayatının türlü hengamesini toparlayan, işler kotaran ama efsane olmayan kadınlar… Türk sinemasına başımızı çevirdiğimizde de onlarcasına rastlayacağımız kadınlar; adları ezbere bilinmeyen, uzadıkça uzayan hayran kuyrukları olmayan kadınlar… Anneler, ablalar, fedakar öğretmenler daha niceleri… izlediklerimizi anlamlı kılan, fakat, yıldız olmayan kadınlar… aşık olmadığımız, posterlerini duvarlara yapıştırmadığımız, “şöyle bir kadın yanımda olsun, milyon borcum olsun!” diye iç geçirmediğimiz üçüncü kadınlar. Haklarında magazin sayfalarında haberler bulunmaz, çünkü onlar kapris yapmaz, sette olay çıkarmaz. Mecmua muhabirlerince dekolteleri merak edilmez, yürekleri ile anılmak isterler çünkü. Böyledir üçüncü kadınlar, daha bizden, daha sıradan. Rastlayabilirsiniz birine, mesela kedilere mama verirken bir parkta, yahut deniz kenarında. Rastlayabilirsiniz bir çiçekçide mesela Pervin Par’a. Oynadığı karakter gibi, yüce gönüllü, eminim aynı öyle parlıyordur gözleri hala. Mutludur eminim mütevazı hayatında, çünkü işler zorken katlandı Pervin, olanaklar çok kısıtlı, bütçeler yetersizken, gönlünü seve seve verdi sinemaya. Öyle büyük paralar kazanılmadı, ardı arkası kesilmeyen bir şöhretle sarmalanmadı, yalnızca sanatın içine karışmakla buldu huzuru. Bildiğimiz tüm üçüncü kadınlar gibi. Birçok hikayede birçok karakter oldular, gerçek isimleri sinemanın önüne geçsin talebinde bulunmadılar, işte bu yüzden, rol yaptıklarını anlayamadık. Onları kendimizden saydık, yüceltip göklere çıkarmadık, ışıklı dünyada ulaşılmaz bir yere koymadık. Sanki filmlerin kendisinden bir parçaydılar, oyuncu olduklarını anlayamadık. Dönemin tüm eksik şartlarına rağmen ışıl ışıl parıldayan oyunculuğuna sağlık Pervin Par, ve bugün Pervin ile aklıma dolan tüm üçüncü kadınlar…

Menekşe Gözler -1-Rafia Hacer Duman

 

Ah Müjgan Ah (1970)

Yapım Yılı: 1970

Yapımcı: Berker İnanoğlu

Yönetmen: Mehmet Dinler

Senaryo: Safa Önal

Görüntü Yönetmeni: Nejat Okçugil

Oyuncular: Sadri Alışık, Esen Püsküllü, Salih Güney, Mualla Sürer, Sami Hazinses, Nubar Terziyan, Güzin Özipek

*Filmin DVD’si ve VCD’si şu an mevcut değil. Fakat televizyonda rastlamak mümkün. Sadri Alışık’ın eşsiz performansı için kesinlikle görülmesi gereken bir film.